Doğanın rahminden geliriz dünyaya. Ana rahminden farkı ise, dünyaya geldikten sonra da ona bağımlı yaşamamızdır. Ondan beslenir, ondan nefes alır, onun sularıyla yıkanırız. O oluruz aslında. Oysa ana rahminden kopuş deneyimi, bizi doğadan da koptuğumuz yanılgısına düşürür. Üstelik ona egemen olmaya kalkarız.
Ne gaflet... Dönüşümüz onadır! - Ayla Seyhun

19 Ocak 2011 Çarşamba

Vahşi Bahçeden Size....

İstanbul’dan göç ettiğimizde yolun beni nereye götüreceğini bilmiyordum. Bir Işık Beden Aktivasyon kolaylaştırıcısı, Reiki uygulayıcısı, kıyısından köşesinden yazar olan bendenizi, yazgım önce bir ünivesite kapısına yönlendirdi. Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Teknikeri oluverdim ellisinden sonra. Yetmedi İngiltere’de bir okulda destekledim bilgilerimi ve Aromaterapist, Herbalist de oldum. Ve ana yollara hem yakın hem uzak bir Yörük köyüne konakladı bizim karavan sonunda.
Sonra nedendir bilinmez (mi?) Güney Afrika’ya uzandı yolumuz. Yerlileri ile tanıştık, şamanları ile konuştuk. Hayvan izlerini nasıl yorumlayacağımızı öğrendik. Dağlarında keçi peşinde dolaşan kadınları ile peynir yaptık. Pazarlarında değişik soslar içinde sunulan zeytinlerinden tadarken, zeytinle henüz tanışmadığımızı fark ettik. İki okyanusun birleştiği yerde, yedi dalga suyunda yıkandık. Korku terapisinde kullanmak üzere deniz kabuklarından derledik. Hiç bilmediğimiz otların çaylarını, hindiba kökünün kahvesini içtik. Bizimle aynı boylam üzerinde, ama dünyanın dibindeki bu ülkenin med ceziriyle dönüştü hücrelerimiz ve geldik 2010 sonunda geri, ülkemizde girmek için yeni bir yıla.
Artık üretme vakti geldi sanırım. Özel ürünler yapmaya karar verdim. Üretirken kendimi bir şeye zorunlu hissetmeden, benden ürünü talep eden kişinin enerjisiyle bütünleşerek, sonucu ellerimi kullandığım materyalin yön vericiliğine bırakarak üretmek istiyorum. Her birimiz özeliz, evrende özel bir yer tutuyoruz. Kendimiz bile bilmiyoruz bazen ne istediğimizi, düşüncelerimiz bile kopyalanmış bir yerlerden. Oysa manyetik alanımız yaydığı titreşimlerle ait olduğu evrenin, doğal paydaşlarına mesaj yayıyor. Auramız yer yer kararak ben hastayım diyor. Bahçemizdeki gül çiçeğe duruyor hemen. Kokla beni dalgaları yayıyor. Burnumuzu uzatıveriyoruz dışarıya ve bir solukta aydınlanıyor ruhumuz… Hiçbir düşünce yok bunun içinde. Ama şifa buluyoruz. Ben de bu dili kullanmak istiyorum üretimlerimde. Seri üretime girmek değil istediğim, özeli üretmek, sizin için üretmek. Ruhu beni bilip de, varlığıma güven duyanlar için.
Bunlar neler olacak merak edenler için sayayım:
Bir başka yerde bulamayacağınız, kullanırken ve hediye ederken özelliğini hissedeceğiniz bu ürünler
- vahşi doğadan, doğru ve ahlaklı (soyunu kurutmadan) bir şekilde toplanarak, size ulaşacak kekik, adaçayı, melisa gibi doğal otlar;
- aile fertlerinizin cilt yapılarına uygun sabunlar
- Çocuklarınızın oyun oynarken şifa bulacağı hamurlar.
- yapınıza uygun cilt kremleri
- şifalı yağlar (zeytinyağı-bitki özlü; ağrıyan dizleriniz, yara bereler, yanıklar, saç bakım vb gibi dışarıdan sürmek için)
- tentürler (depresyon, ülser vb rahatsızlıklarda destek olmak üzere alkol veya sirkede bekletilerek hazırlanan bitki özleri)
- çeşitli otlarla zenginleştirilmiş ev yapımı elma sirkeleri
- Sofralarınıza renk, size iştah getirecek, hücrelerinizi besleyecek keçi peyniri… dağlarda otlayan keçi anadan size geldiğini bileceksiniz.
- Bir gün kuşburnu, bir başka gün böğürtlen ya da nektarinden yapılma ev reçelleri, pestilleri de çıkabilir paketinizden.
- Ardıç meyvesinin, civan perçeminin, kantaronun şifası gün ışığını taşıyacak bedeninize.
- Zeytin ve zeytinyağı bir başka lezzette olacak…
- Tuzu bile seveceksiniz böylesi gelince…
Önce; akıl, fikir, yürek, dağ, tepe bilmek gerek… Bunlar var biz de.
Sonra; ateş, ocak gerek… tencere, kazan gerek… kap, kapak gerek… mezura, derece, terazi, ölçek gerek… patiska, basma, iğne, ip gerek… kağıt, kalem, etiket gerek… Bunlar için gerekli para ise siz de var.
Ben de olanlar ile, siz de olanların el değiştirme işine takas; günümüzde de ticaret deniyor adına. Ben de cebinizdekini alacağım sonuçta. Karşılığında siz de olmayanı vererek.
Şimdi bu nimetlerden yararlanmak isteyenler parmak kaldırsın. Kaç kişiye hizmet vereceğimi bileyim ki ona göre kap kapak temin edeyim değil mi? Kaç keçinin sütü yeter bize, kaç köylü kadınını seferber etmem gerek, kaç kilo deniz tuzu karmam gerek kazanda? Çobanlar ne kadar ot toplamalı baharda, kökünden sökmeden? Dizleri ağrıyan koyunların seçtiği ardıçların peşinden seğirtip toplamalı meyvelerini onlarla birlikte. Hem koyunlar kurtulsun ağrıdan hem annelerimiz…
Unutmadan son bir söz, ne organik, ne de ekolojik bu ürünler. Öyle bir sertifikaları da yok, doğa anamızın vahşi bahçesinden derlenmiş, bendenizin bilgileri ve enerjisiyle karılmışlar, o kadar. Markasından belli, VAHŞİ BAHÇE….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder